Beynimiz, doğal ortamlarla etkileşime girmediğimizde etkili bir şekilde çalışmayı durduruyor. Yeni bir alan olan çevresel sinir bilimi, doğayla etkileşimin bir lüks değil, bir zorunluluk olduğunu kanıtlıyor.
Beynimiz doğal ortamlarla etkileşimde bulunmadığında, optimal şekilde çalışmayı durdurur. Yeni bir alan olan çevresel sinir bilimi, doğayla iç içe olmanın bir lüks değil, bir zorunluluk olduğunu kanıtlıyor. Yeşil ve mavi ortamların stres azaltma, ruh halini iyileştirme ve olumlu duygularla ilişkilendirildiğini biliyoruz. Ancak doğaya maruz kalmak, aynı zamanda bilişsel işlevlere de fayda sağlar. Bir çalışma, sadece 40 saniye boyunca yeşil bir çatıya bakmanın, testte daha az hata yapmayla ilişkilendirildiğini gösterdi.
Amerikalı sosyobiyolog EO Wilson’ın popülerleştirdiği biyofili hipotezine göre, beyinlerimiz doğayla birlikte evrimleştiği için doğal ortamlarda daha iyi performans gösterir. Modern dünyada, avcı-toplayıcı beynimizin stresle başa çıkma tepkileri genellikle uygunsuzdur. Bu, fiziksel tepki gerektirmeyen stresle başa çıkma mekanizmalarının aynı fizyolojik reaksiyonları tetikleyebileceği anlamına gelir.
Doğaya maruz kalmak, parasempatik sinir sistemini harekete geçirir, bu da sakinlik ve esenlik duygularını artırır. Oksitosin hormonunun bu etkide rol oynadığı teorisi, doğal ortamları güvenli ve tanıdık olarak algıladığımızda güçlü antistres etkileri gösterir.
Beynimizin doğayla etkileşimi sadece duygusal iyileşme ile sınırlı değildir; bilişsel işlevlerde de artış sağlar. Dikkat restorasyon teorisi, doğadaki uyaranların dikkatimizi yönlendirerek zihinsel görevlere odaklanma kapasitemizi yeniden kazandırdığını belirtir. Çevresel özelliklerin, özellikle fraktalların, düz ve kavisli çizgilerin ve renk tonunun, beynin daha iyi işlev görmesini sağladığı düşünülmektedir.
Ancak, bu avantajı sağlamak için sadece doğa resimlerine bakmak yeterli değildir. Yapılı çevrelerin, doğadaki bu kalıpları taklit ederek, biliş üzerinde benzer olumlu etkileri olabileceği düşünülmektedir. Ancak, bu tür araştırmaların doğaya olan ihtiyacımızı ortadan kaldırabileceği endişesi vardır.
Erişim sorunlarına rağmen, doğada geçirilen zamanın sağlık üzerindeki olumlu etkileri göz ardı edilemez. Çoğumuz doğayla sınırlı bir zaman geçirse de, bu temasın bilişsel işlevler, zeka ve genel sağlık üzerinde olumlu etkileri olduğunu gösteren birçok araştırma bulunmaktadır. Doğaya maruz kalmak sadece bir lüks değil, aynı zamanda bir zorunluluktur.
Kaynak: Theguardian